[17 Ağustos, Tanju] Las Vegas sıcak ve kalabalıktı. kumar da oynamıyorsan ve garip taklitlerden (tarihi eserler, anıtlar, şehirler) hoşlanmıyorsan cazip gelecek fazla bir şey yok. Bizim de asıl hedefimiz California yolunda soluklanıp doğru dürüst bir otel odasında uyuyabilmek ve gece vakti meşhur Las Vegas Bulvarını (yani Strip’i) görmekti.
Grand Canyon’dan öğlene doğru çıktık. Dört saatlik bir yoldu. Las Vegas’a yarım saatlik mesafede Hoover Barajında durduk. US 93 yolu üzerindeki Mike O’Callaghan-Pat Tillman Memorial köprüsünün yaya yolundan yürüyerek baraja baktık. Hava 43ºC idi ve bu sıcakta ayrıca barajın üzerinden geçmeyi bekleyen araçların kuyruğuna girmeden yola devam ettik.
Las Vegas’a saat 4 gibi vardığımızda termometre 45ºC’yi gösteriyordu. Caesar’s Palace’ta kalacaktık. Ben valizleri ve diğer aile fertlerini check-in için indirdim ve otelin arkalarındaki oto parka arabayı bıraktım. Resepsiyona gidebilmek için zemindeki slot makinaları, rulet masaları, diğer oyun masaları arasından dolaşmam gerekti. IKEA’da dolaşmak gibi birşeydi, daha parıltılı ve gürültülü.
Güneş batışından yarım saat öncesinden Stratosphere adlı kuledeki Top of the World lokantasında gittik. Bu 244 metre (800 feet) yükseklikte dönen bir lokanta. Böylece şehri hem gündüz gözüyle hem de gece ışıkları ile görebilecektik. Gerçekten gece çok şeyi örtüyor. Yemekten hepimiz memnun kaldık. Kulenin en üst kısmında yarısı boşlukta dönen salıncaklar, çelik kablo ile zemine serbest düşüş gibi atraksiyonlar var ama biz cesaret edemedik. Yemek yerken sürekli olarak pencereden aşağıya “düşenleri” gördük.
Daha sonra Bellagio’nun önündeki havuzdaki müzik eşliğindeki su ve ışık gösterisine baktık. Bu da görülmesi gerekenler arasında sayılıyordu. Fena değildi ama ben Dubai’deki Burj al-Khalifa’nın önündeki havuzda çok daha büyüğünü görmüştüm. (Sunilik açısından Las Vegas ile Dubai arasında bir paralellik var.)
Sabah Yosemite üzerinden San Francisco’ya 12 saatlik (plana göre) yolumuz olduğu için odalarımıza dönüp yattık ama yine de saat 11’i bulmuştu.