[18 Ağustos, Tanju] “Nihayet” diyorum çünkü yedi sene Los Angeles’ta yaşadığım sonra defalarca iş ve aile sebepleriyle gidip geldiğim halde California’nın en meşhur milli parkına gidememiş/gitmemiştim. Bu sefer San Francisco’ya giderken, yarım gün de olsa parkı gezmeyi planlamıştık.
Sabah 7’de Las Vegas’taki otelimizden ayrıldık. Güzergahımız bizi Death Valley’in doğu kenarından dolaşıp kuzeye Yosemite’ye çıkacaktık. Yolun sekiz saat kadar tutacağını görünce Death Valley’e uğramaktan iyice vazgeçtik (Las Vegas’ın sıcağından bunalmış olmamız da etkili oldu). US 95 üzerindeki Indian Springs’de durup bir kamyoncu motelinin bitişiğinde kahvaltımızı ettik. Yol çölün ortasından dümdüz gidiyordu, Las Vegas’ta geçen filmlerde katillerin kurbanlarının cesetlerini gömmek için getirdikleri yerleri andırıyordu.
Yosemite’de sadece bir gün geçirecekler için rehber kitapları ya vadiyi ya da, sadece yazları açık olan, Tioga geçidinden başlayan kuzey yolunu dolaşmayı öneriyorlardı. Daha ikonik görüntülerin olduğu vadiyi tercih ettik. Fakat navigasyon cihazımız, biz farkında olmadan Tioga geçidi girişini hedeflemiş meğerse. Koca Yellowstone ve Grand Teton’u bir günde gezmiş bizler için problem değil deyip hem üst yolu hem de vadiyi dolaştık.
Ali ile benim gündemimde Mac OS X 10.10 (Yosemite) için kendi ekran resmimizi çekmek vardı. El Capitan kayasında epey denemede bulunduk. Yaz olduğu için meşhur şelaleler akmıyordu maalesef. Devasa kızıl çamlar çok etkileyici idi, ama etrafta ayılarla ilgili uyarılar olmasına rağmen yabani hayvan türünden pek entersan birşey göremedik. San Francisco’ya oldukça yakın olduğu için olsa gerek park çok kalabalıktı.
Güneş batmak üzereyken parktan San Francisco’ya doğru hareket ettik.